3 Ekim 2016 Pazartesi

İlkokul Maceramız Başladı


Okullar açıldı, hatta 3. haftaya geride bıraktık bile. Daha önce 2 sene ana okulu tecrübemiz olmasına rağmen bu yıl asıl macera başlıyor. Şimdi yeni düzen,disiplin, yeni kurallar, kendi başlarına yetebilme,yeni okul, yeni öğretmen,yeni arkadaşlar... Okulun açıldığı ilk 1 hafta sabahtan akşama okulda bekledim. Yanında olup güven vermek, okul servisini ayarlayıp düzene oturmasını beklemek için. İlk hafta en büyük sorun tatil boyunca geç yatıp geç kalkan bünyeyi erken kalkmaya zorlamak ve okul servisine alıştırmaktı. Sabah uyandırıp giydirine kadar çatlayan göbeğim kapıdan çıkarıp servise binmeye ikna edene kadar deltalara ovalara dönüştü. Bizimkinin oldum olası araba tutması sorunu var. Midesinin bulanacağını aklına getirip hiç biryere gitmek istemiyor. Psikolojik olarak kendini kusturabilme becerisine sahip maalesef. Bir kaç gün bu yüzden çok sıkıntılı geçti. Okula gitmeye ikna edemedik, evde kriz geçirdi, bize de geçirtti; yol boyunca öğürdü, panik yaptı ve servistekileri de huzursuz etti. Çok şükür şimdi o bulantı krizleri geride kaldı. Servise alışmaya başlıyor ancak ön koltukta camı açarak. Sabahları ön akşamları arka koltuk diye anlaştık şimdilik. Tamamen arka koltuğa da geçecek inşallah. 


Geçen haftadan itibaren etüt de başladı. Haftada bir gün branş diğer günler sınıf öğretmenleriyle birlikte ödev,aktivite ve konu tekrarı yapıyorlar. Ödevini yapmış olarak geldiği için üzerimizden büyük bir yükü aldı. Öğle yemeği okulda veriliyor, mide bulantısı yüzünden sabah kesinlikle kahvaltı yaptıramadığım için kahvaltıyı ve etüt zamanı ikindi kahvaltısını beslenme çantasına koyduğum ekmek arası,sandviç,süt,tost,kek,meyve,kuruyemiş gibi şeylerle yapıyor. 


Öğretmeni Özlem Hanım 18 yıllık deneyimli bir öğretmen. Daha hakkında bir fikir oluşturacak kadar zaman geçirmedik ancak çocuğumun bana edindirdikleri ile sevecen ve bilgili bir öğretmen olduğunu düşünüyorum. Umarım ilerleyen günlerde hakkında daha olumlu izlenimler edinip paylaşırım. 


Aslında Dila'nın geçen sene devam ettiği Salıncak Anaokulu'ndan iki arkadaşı daha var bizimle birlikte kayıt olan bu okula. Selin ve Nehir. İkisini de çok seviyor ve dilinden düşürmüyor. Bir de kankası var Asya. Bu 3 kızçe de Dila ile aynı okula başladılar bu sene. Dila'nın tedirginlik ve korkularını yenmesi için motive eden en büyük unsur da bu 3 arkadaşıyla aynı sınıfta olma hayaliydi. Kayıt aşamasında okul müdürü Önder Bey'in arkadaşının annesine tavsiye ettiği bir öğretmen için özel istek belirttik hepimiz. Ancak şansımıza bu 3 arkadaş ayrı ayrı sınıflara düştüler hep. Çok üstelememek gerek dedik hakkımızda hayırlısı buymuş. Tabi Dila haklı olarak bu duruma bozuldu ancak çok büyük sorun etmedi. Aşklarını teneffüs aralarında tazeliyorlar şimdi. :) 


En büyük korkum Dila'nın anaokulunda okuma-yazma öğrendiği için bu sene derslerde ilgisizliğe dikkatsizliğe yada okuldan uzaklaşmasına neden olmasıydı. Hatta direk 2. sınıftan başlatmayı teklif etti müdür bey. Sınıfta sadece 2 kişiler okuma-yazma bilen. Dolayısıyla diğer öğrenciler onlarla aynı seviyeye gelene dek neredeyse yarı yıl bitecek. Ancak sınıf atlatmanın Dila için olumlu birşey olmayacağını biliyorum. Hem çok iri-yarı bir çocuk değil yaşıtlarına göre ki aynı senenin başında ve sonunda doğan çocuklar arasında bile bariz fark var. Bizimki zaten Eylül doğumlu. Bir de 2009 Ocak doğumlu çocuklarla aynı sınıfta düşünemedim. 1 sene içinde kendilerine bir arkadaş grubu kuran pekiştiren çocuklarla yeni gelen çocuğun kaynaşıp anlaşması ise ayrı bir sorun. Velhasıl kelam şu an Dila bildiklerini tekrar ediyor, öğrenmiyor. Gayet akıcı şekilde okuyup yazabiliyor zaten. 


Anaokulunun görevi okuma-yazma öğretmek değil ancak bizim tecrübesizliğimiz ilk çocuklarımızın şansızlığı oluyor maalesef. Biz bunları öngöremedik, daha çok hoşumuza gitti öğrendikçe. Belki özel okula devam etseydi bu sorunu yaşamazdı; direkt trigonometriye falan başlıyorlardır belki de kimbilir. ;)


Devlet okulu mu özel okul mu kişiye göre değişir,tartışılır. Biz tercihimizi devlet okulundan yana yaptık. Çok araştırdık fikir edindik. Bu ayrı bir postun konusu olsun. Şimdilik bizden bu kadar. Güzel günler bizi bekler, sevgiyle kalın...

DUYGU


5 Eylül 2016 Pazartesi

Dila & Duru'nun Doğum Günü Partisi

İptal mi değil mi evde mi dışarda mı olacak derken nihayet kızların yaş gününü kutlayıp atlattık. Dila yaptığı yaramazlıklar sebebiyle babası tarafından "doğumgünü kutlaması yapılmayacak" cezası alınca; üzerine halaları Eda'nın 1 gün öncesi nişanı olunca iptal etmeyi çok düşündüm, gittim geldim. Ama Dila o kadar uzun zamandan beri bugünün hayalini kuruyordu ki; böyle bir ceza vermenin fazla ağır olacağı konusunda babasını güç bela ikna edip sonunda yapmaya karar verdik. Sevdiklerimiz de sağolsun destek olunca son dakikaya kalan yaş günü partisinin stresini biraz olsun üzerimden aldılar. Dila'nın tek derdi Palyaço, Pinyata ve arkadaşlarıydı. Hediyeleri de es geçmemek lazım tabi. Maalesef katılım beklediğimizin de altındaydı. Sadece 2 arkadaşı vardı yaşıt olarak çocukcağızın. Yaz olunca herkes bir yerde, İstanbul'da olan yakın ve dostlarımızı bile toplamak pek mümkün olmadı. Neyse gelen de sağolsun gelmeyen de. Gelene giderim ben de bundan sonra. Her ne kadar biz bize bir kutlama olsa da önemli olan kızlarımın mutlu olmasıydı. Duru henüz çok farkında değil zaten olan bitenin. Onunla ilgilenen olsun yeter. Dila ise tam parti kızı. Süslemeler olsun, palyaço olsun,pinyata olsun,kostüm olsun...olsun da olsun. Bu seferki parti temamız Monster High'dı. Frozen çılgınlığı geçen sene de kaldı çok şükür. Pastayı yengemiz yaptı ve bizi maddi manevi büyük bir yükten kurtardı sağolsun. Tam Dila'nın istediği gibiydi. Ellerine sağlık. Bursa'dan sırf doğum günü için günü birlik geldiler. Allah onlardan razı olsun. Bir sürü yorgunluk verdik. Zaman dar olunca geçen seneki gibi çok detaya giremedim. Çocuklara ayrı hediye büyüklere ayrı hediye bir dünya süs cupcake şeker stickerlı şişeler peçeteler ıvır zıvır derken çok uğraşmıştım geçen sene. Bu sefer az oldu, öz oldu tıpkı gelen insanlar gibi. Bu mutlu günümüzde yanımızda olan herkese bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum. Bu seneyi de çok şükür böyle atlattık. Bakalım seneye yeni temamız ne olacak? 




20 Şubat 2016 Cumartesi

SGK Anlaşma(ma)lı Özel Hastaneler

Geçtiğimiz hafta hastalıklarla geçti bizim için. Sömestr tatilinde Dila'nın okulu açık olmasına rağmen toplasan 3 gün belki gitmiştir okula. Tatil zamanı tatille geçsin, ömrünün yarısını zaten okullarda geçirecek diye düşündüğümden olsa gerek. Tatil sonrası ilk gün tabi her zaman ki gibi büyük uğraşlar ve okuldan erken alma vaadiyle gönderdik okula. Eve dönünce hapşırıklar, akabinde burun akıntısı başladı. Dedim "Şifayı kaptı yine!" 

Çarşamba sabahı okula gitmesi için hazırlarken farkettim ateşini; 39.2! Çocuk yanıyor! Aldık götürdük Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi'ne. Öncesinde verdiğim ateş düşürücü şurup etkisini gösterdiğinden Acil'e gittiğimizde "Ateşi yok,polikliniklerde muayene olun." cevabıyla karşılaştık. Poliklinikte özel bir doktor talebimiz yoktu; maalesef şansımıza Naciye Eti adında bir doktor düştü. Maalesef diyorum çünkü ilgi,alaka ,çocuk sevgisi,iş disiplini,nezaket konularında alanındaki gibi uzman değildi. Saat 12:00'den 14:00'e kadar öğle paydosundan gelmesini bekledik önce. Dilekolay tam 2 saat ne paydosudur Allah aşkına? Danışmaya soruyorum "Uzman doktorlar geç gelir." yanıtını alıyorum. Pes!

Bu süre zarfında Dila halsiz-bitap bankların üzerinde uyuklarken bekleyenlerde haklı olarak isyan etmeye başlamıştı. Hatta hasta bir çocuğun annesi 184'ü arayıp şikayet etti yanımda. Neyse lütfedip gelen doktorumuz sırayla hastaları çağırmaya başladı. Dila'nın ateşi de yeniden yükselmeye. O sırada bizim ismimiz yanınca girdim odasına. Bana "Bekleyin efendim herkes sırayla girecek!" dedi bir hışımla. İsmimizin yandığını, çocuğumun ayakta duracak halde olmadığını,ateşinin yeniden çıktığını söylediğimde yanlışlıkla bizim ismimize bastığını ve kapıyı kapatıp sıramızı beklememizi söyledi ters bir şekilde. "Sıradakiler bize öncelik tanıdılar " dedim sesimi yükselterek. "Çıkar mısınız, sıranızı bekleyin!" diye bağırdı yine o huysuz ses tonuyla. Bu arada dışarıdan gelen homurtular ve şikayetleri de duymuş olacak ki hastane güvenliğini çağırdı doktor. Hayır ne sandı bizi anlamıyorum: Şehir eşkiyası mı? Hoş öyle bir niyetim dahi olsa bunu hastane sınırları içinde yapacak kadar aptal değilim.

Güvenlik kapıda bodyguard misali bekliyor,arada doktorun yanına giriyor falan. Sonra bana ne dese beğenirsiniz: "Sen şimdi sesini yükseltip şikayet ediyorsun ama içeri girdiğinde doktor çocuğuna bakacak mı sanıyorsun!" Hadsizin dediğine bak! "Hele bir bakmasın,ben de gereken neyse yaparım." dedim sinirle. Neyse sonunda sıra bize geldi, ben gayet kibar anlattım şikayetimizi. Tek kelime yok, kan tahlili verip sonucu getirmemizi istedi sadece. 3 delikanlı stajyer sağlık öğrencisinin zapturaptında zorla aldılar Dila'nın kanını. Sonuç: Boğaz enfeksiyonu ve antibiyotik . Hepsi bu!

Hayır hepsi bu değil maalesef. Dila'nın ateşi hiç düşmedi,3 gün boyunca boğazından bir damla yemek geçmedi,geçiremedik. Akabinde kusma başladı. Boş mideden ilaçları çıkarıyor sadece. İlaçlar da işe yaramıyor haliyle. Baktım olacak gibi değil; çocuğum aç susuz, sürekli halsiz uyuyor-uyukluyor ateşi ve kusması devam ediyor. Götürdük Koşuyolu Medipol Hastanesi'ne. Hem bize yakın hem SGK anlaşmalı! hastane ya sonuçta. En erken randevu Doçent doktora varmış efendim. Neyse önemli değil bir an evvel görsün de doktor para falan gözümüzde yok. Doktor hanım ilgiyle dinledi, muayene etti ve kilosunu ölçtü. 3 günde 1.5 kg verdiğini ben orda öğrendim,yıkıldım! Öncelikle kan ve idrar örneği verilmesini sonra serum bağlanmasını istedi doktor. Yine bir sürü tahlil, tetkik... Yaklaşık 1 saatin sonunda zorla alabildik idrarını. 30 dk da kan alması sürmüştür yoğun uğraşlar boğuşmalarla. Kaç tüp aldılar sayamadım bile, canı ne ki o kadar kan versin ama napalım iyileşsin yeter ki... 3 saatte serumun bitmesi için bekledik. Bu arada seyrettirmediğimiz video,oynamadığımız oyun,vermediğimiz söz kalmadı tabi. Eşim tahlil sonuçlarını gösterdi doktora. İlk gittiğimiz doktordan pek farklı birşey söylememiş sadece bir kaç ilaç daha eklemiş reçeteye. Bizimki serumu yiyince kendine geldi, dili çözüldü neşesi yerine geldi. Ohhh çok şükür dedik. Hastane çıkışında 640 TL fatura çıkardılar bize. Hani SGK anlaşması? Efendim bu SGK'lı fiyatı zaten. Ya sabır dedik ödedik parayı.

Ama kafamda deli sorular. Girdim internete araştırdım inceledim mevzuatı,hastaneden Hizmet Dökümünü isteyip SGK'nın sitesinden İlave Ücret Hesaplamasını yaptım kalem kalem bütün işlemler için. Sonuç: Bütün bu işlemler ve muayene ücreti dahil hastaneye ödemem gereken maksimum (%200'den hesaplayarak) tutar 97.63 TL. Benim ödediğim 642 TL! Bu nasıl bir anlaşmadır, Nasıl bir soygunculuktur?!?

3 günün sonunda görüşebildim Muhasebe müdürüyle. Kendisine bu astronomik farkı sorup itiraz edince beni yüz yüze görüşmek için hastaneye çağırdı. Ertesi gün yanında aldım soluğu. Muhasebe müdürü zaten herşeyin farkında, bir daha imkanı olsa SGK anlaşmalı bir özel hastanede çalışmak istemediğini belirtecek kadar usanmış bu durumdan. Her yıl belli bir miktar parayı cezalara ayırdıklarını ve verilen cezaların kazanılan paraya göre hiç bir kıymetinin olmadığını söyledi açık yüreklilikle. Konuşmanın sonunda söz konusu meblağın hesabıma iadesi için gerekli talimatı verdi muhasebe görevlisine.

Sözün özü şu ki; hakkını arayan haksız kalmaz. Siz de haklarınızı bilin ve yeri geldiğinde hesabını sormaktan çekinmeyin.

Herkese sağlıklı mutlu günler dilerim.

DUYGU Ş.

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...