18 Ocak 2012 Çarşamba

ÇOK GÜZEL BİR NİNNİ




Menekşe ile Halil dizisini hiç seyretmedim. Dolayısıyla da bu şarkıdan haberim yoktu. Geçen gün internette tesadüfen rastladım ve bayıldım. Toygar Işıklı'nın seslendirdiği Ninni'yi ben de kızıma dinletiyorum artık. Tavsiye ederim. Merak edenlere buyurun o güzel sözleri :


NİNNİ

Yum usulca gözlerini
Uzat üşümüş ellerini
Sakla o masum yüreğini
Zaman gibi sessiz uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu

Pamuktan kalbin solmadan
Hayat yüzüne vurmadan
Uyu yavrum uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu
Uyu melek yüzlüm uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu

17 Ocak 2012 Salı

TEK ÇOCUK HİÇ ÇOCUK SORUNSALI !!!



Nedense insanların başka insanların hayatlarına dair sorgu sualleri ve daha kendi hayatlarında hakimiyet kuramamışken diğer insanların hayatlarına müdahil olmak istemelerinin nedenini hep merak etmişimdir. Mesela daha çocukken başlarlar sizin o küçük kafanızda sorgulamasını yapamayacağınız şeylere : "Büyüyünce ne olmak istiyorsun? Anneni mi daha çok seviyorsun , babanı mı?"
Şimdiki aklımla o zamana dönsem soruya kesin "Sen ne olmak istediğine karar verdin mi de bana soruyorsun?" ya da eşimin deyimiyle "O gün gelsin düşünürüz." yanıtını verip ağızlarına tıkamak isterdim laflarını. Anneyle babanın sevgisini kıyaslatmak da ayrı bir saçmalık zaten. Ne yani çocuk soruya "Annemi" ya da "Babamı" diye cevap verdiğinde ebeveynlere çocuğu tarafından ihanete uğramış hissiyatını yaşatmak seni mutluluktan tavana mı yapıştıracak! Öyleyse sen insan değilsin zaten!
Zamanla sorular yerini dostane! tavsiyelere o da olmazsa emir kipinde ricalara bırakır. Evlenmeyi düşünüyor musun? yerine Artık evlenme vaktin geldi! gibi. İyi kötü birini buldun da evlendin diyelim; bu seferde "Çocuk düşünmüyor musunuz? eee artık zamanı geldi, yaşınız da geçiyor" şeklinde hem hayatın ve evliliğin yasal zorunluluğunu hem de bunu ertelemenin ya da gerçekleştirmemenin hayatında yol açacağı derin boşluğu senin yüzüne gözüne vururlar. Hadi diyelim yaptın çocuğu, bitti mi? Haaaaayır! "İkinci çocuk ne zaman?" "Çok yaş farkı olmadan yapın ikinciyi,sonra rahat edersin." "Tek çocuk hiç çocuktur,kardeş lazım mutlaka!"
"Sen mi bakacaksın sonra, sponsor mu olacaksın masraflarına?" diyemezsin. Daha bir kaç gün önce aynı durumu tekrar yaşadım. Ama bu sefer lafı da yapıştırdım ya "Bir sponsor ve bakıcı bulursanız hemen yaparım" diye ohhh içimin yağları eridi. Hoş ne değişti,hak verdiler mi sana diye soracak olursanız yanıtım maalesef hayır olacak. Yine de hiç bir şey dememek ve içimdeki öfke patlamasını bastırmaya çalışmaktan iyiydi bence.
İkinci çocuk düşüncesi ben de bazen %51 bazen %49 ağır basıyor. Yani ne gönüllü bir şekilde "EVET" diyebiliyorum, ne de "HAYIR". Hatta bu konuyla ilgili olarak geçenlerde okuduğum bir yazı vardı ve ne yalan söyleyeyim çok da doğru buldum tespitlerini. Sizlerle de paylaşmak istiyorum :


"Şimdi elimizde karşıt yargılar var. Gelin onları beraber çürütelim:


Zavallı çocuk yalnız mı büyüyecek? Kardeş lazım mutlaka. Şimdi olmasa da 6-7 sene sonra kardeş şart.


Aradaki yaş farkı az olursa iki kardeş, iki en yakın arkadaş olarak büyürler evet ( Hele de aynı cinslerse, değmeyin keyiflerine.). Ama yaş farkı o kadar açıldıktan sonra ”birlikte büyümek” diye bir kavram kalmıyor ortalıkta, bu durumda bu görüş geçerliliğini kaybediveriyor.


Bebek bereketiyle gelir, maddi nedenler çocuk yapmamak için bahane değildir.


Bir bebek bereketiyle filan gelmez, hatta var olan tüm maddi imkanlarınızı sonuna kadar sömürür, beziydi, mamasıydı, oyuncağı arabası odasıydı derken bir bakmışsınız harcanan paralar birkaç araba almaya yetecek cinsten olmuş. En pahalısını almaya gerek yok, ama elimdeki imkanı en iyi şekilde bebeğe de aktarmak isterim. Benim standartlarım neyse, onunki de o olmalı. Eğer bir çocuk daha yapmaya karar verirsem ve ilk çocuk için yaptığım herşeyi Adan Zye ikincisi için de yapamayacaksam, hiç yapmayayım daha iyi bence. Ne düşünüyor insanlar, etleri butları ortadayken, bebekleri leyleklerin getirmediklerini öğrenmiş olduklarını varsayarak söylüyorum, bir leyleğin yüklüce bir parayı bebek gelir gelmez kapı önüne bırakıvereceğini mi? Hayır o para hiç gelmeyecek. Varsa yapın, yoksa var olacağını düşünmeyin.


Yalnız büyüyen çocuklar sosyal hayatta paylaşmayı bilmeyen, içine kapanık, aktif olmayan bireyler olurlar.


Külliyen yalan. Ben on beş sene boyunca yalnız bir çocuktum, sınıfın en aktif öğrencisi, en başarılısı, iletişimi en kuvvetlisi ve de en şımarığıydım. ( Evet şımarık negatif bir terimdir ve sona sakladım.) Bir kere bile arkadaş edinme problemim, kendimi dile getirememe gibi sorunlarım olmadı. Tek çocuklar şımarık olur, bu bir gerçek. Özellikle belirli bir yaştan sonra yapılmış bir tek çocuksan ”buldumcuk” olmanın verdiği coşkuyla şımartırsın da şımartırsın. O kadar şımarıklık gerçekten de ev dışındaki hayatta bu pohpohlanmalar görülmediği için bireyde içe kapanma ve mutuszluk yaratıyor olabilir, yaratıyordur da. Benimki öyle bir şımarıklık değildi. Haddimi bilmeyi de öğrettiler, çevreden ne beklemem gerektiğini de. Mesela evde olduğum gibi sokakta da her zaman ” bir numara” olmak istedim. Ama bu benim avantajım oldu ve hırsımla birleşince ortaya başarılar çıktı, başarısızlıklar değil. Yani lütfen sokakta gördüğünüz her tek çocuğa yaftayı yapıştırmadan önce, diğer nedenleri de bir sorgulayıverin.


Bana birşey olursa çocuğum yalnız kalmasın, kardeş şart.


Normal süreçte işleyen bir doğum-ölüm döngüsünde, zaten bana birşey olduğunda, çocuğumun çoktan kendi eşi, hatta belki kendi çocukları olmuş olacak. Zamansız gelen bir ölümde de bir kardeşin varlığı, anne-babayı kaybetmenin acısını hafifletecek birşey değil. Evet ayakta durmayı, dayanmayı kolaylaştırır. ama sırf bunu düşünerek bir çocuk daha yapmak nasıl bir mantık? Çözemiyorum. O zaman allah korusun kardeşine  bir şey olursa çocuğum kardeş acısı yaşamasın diye düşünüp kardeş yapmamak lazım bence. Benim tezim de sizinki kadar doğru eğer bunu savunuyorsanız.



  • ”Çocuğuma imkanım olsa kendim bakmak isterdim.” diyen bir çok insan, neden imkanı olmadığı halde ve ikinciye de kendisinin bakamayacağını bilse dahi ikinci çocuğu yapmakta ısrarcılar?
  • Bu konuda bu denli büyük mahalle baskısı oluşması neden? Aile büyükleri de dahil olmak üzere, neden herkes bir çocuk daha bir çocuk daha diyor? Bakacak büyütecek ben değil miyim?
  • Bir aileyi dört kişiden oluşturma mantığı nedir? Hayatları boyunca hiç çocuk sahibi olamamış iki kişilik ailelere haksızlık edilmiyor mu? Mutlu olmak için dört kişilik bir aile mi olmak lazım gerçekten de?
Hayatta bazı şeylerin bir kere yapılması yeterlidir. Mesela Everest’e tırmanmak. Beş kere daha tırmansan da Everest aynı everest işte, sizin açınızdan değişen birşey olmamalı. Benim için çocuk yapmak Everest’e tırmanmak gibi; bir kere yaşadım bu duyguyu, ikinci kere yaşamak gibi bir arzum yok."
http://www.burcuname.com/2011/07/28/kardes-sart-mi/  dan alıntıdır.

Olaya tek taraflı bakmadığım için karşıt görüşlerle ilgili de haklı bulduğum noktalar var elbette. Mesela uzman pedagod Adem Güneş'in bu konuyla ilgili yaklaşımı toplumun geneline yakın. Sitesinde bir annenin  konuyla ilgili sorusuna verdiği cevabı da burada sizlerle paylaşmak istiyorum. 
"...günümüz modası süs çiçeği gibi her evde tek başına bir çocuk yetiştirmek olsa da, ben böylesi bir pedagojik yaklaşımı doğru bulmuyorum. Her ne kadar “Az çocuk, öz çocuk” diyerek yola çıkılsa da kardeşsiz büyüyen çocuklar, kardeşli çocuklara oranla daha çok “problemli” oluyorlar. Bu problemlerin başında da “asosyallik” geliyor. Tek başına yetişen çocukların sosyalleşme süreci, birkaç kardeşli çocuklara nazaran çok daha sıkıntılı geçiyor. Düşünün lütfen kendi çocuğunuzdan; siz bulaşıkları yıkarken kızınız ne yapıyor? Ya ortaya döktüğünüz oyuncaklarla vakit geçiriyor, ya da koltuğun üzerinde kuş gibi tek başına televizyon izliyor… Hani kızınızın kavga edeceği, hani hakkını aramak için mücadele vereceği ablası/abisi… Kavga etmeden, tartışmadan, ağlamadan, ağlatmadan çocuk yetişmez ki! Kardeş kardeşin kaynanasıdır. Onlar, bir yandan kavga edecek, küsecek, ağlayacak, diğer yandan barışacak, barışma yol ve yöntemlerini öğrenecek. Böylece çocuk hayata hazırlanacak. Tüm bunları, sizi ikinci bir çocuk sahibi olma konusunda yorgun gördüğüm için söylüyorum.
Unutmayın ki, “Anne babanın en zorlandığı çocuk ilk çocuktur.” İkinci çocuğun yükü birinci çocuk kadar olmaz. Çünkü ikinci çocuk yalnız kaldığı anlarda annesinin eteğini çekip “Benimle oyna” demez. Zira onun oyun arkadaşı abisi/ablası zaten vardır. Üçüncü çocuğun yükü de ikinci çocuk kadar olmaz. Dördüncü çocuk ise artık kalabalık bir ailenin içinde bütün aile bireylerinin ortaklaşa desteği ile yetiştiği can kardeştir. O yüzden, çok çocuk sizi korkutmasın. Siz ilginizi dağıtmadan her bir çocuğunuza verdiğinizi hissettiğiniz sürece, her birinin bir sonraki çocuğun terbiyecisi olduğunu unutmayın. Yanınıza bu doğal desteği almak yerine neden tek başınıza koca bir yükün altında kalacaksınız ki?
Burada dikkat edilecek nokta ise şu: Arka arkaya iki kardeş arasındaki yaş farkı mümkünse “3” olmamalıdır. Yani sizin kızınız şuan iki yaşında ve yeni bir kardeşi olsa kendisi üç yaşında iken kardeşi dünyaya gelmiş olacak ki, bu durum sizin açınızdan çok sıkıntılı olabilir. Çünkü üç yaş grubu çocuklar ben merkezcidir ve egocudur. Üç yaşında bir çocuk, kardeşi dünyaya geldiğinde aşırı kıskançlık gösterebilir ve size hayatı dar edebilir. Kardeşler arasındaki en uygun yaş farkı iki veya dört/beş olduğunu hesaba katarak bir çocuk sahibi olmayı düşünmenizi tavsiye ederim."
http://www.ademgunes.com/?p=102   den alıntıdır.
İşin farklı bir boyutu daha var aslında. "Yalnız Çocuk Büyütmek"  İşte asıl mesele de bu zaten! Eskiden bir evin içinde kayın valide-kayın peder-karı-koca-çoluk çocuk yaşarken çocuk büyütmek bu kadar zor değildi bence, o zaman zor olan aynı evde yaşamaktı diye düşünüyorum. (Ben bir taneye daha doğru düzgün bakamazken ve huniyi takmam yakındır diye dert yanarken ikinciyle artık hangi hastanede kaç huniyle abidik gubidik sesler çıkaran bir canlı haline dönerim kim bilir!)Şartlar değişti, şehir hayatı özellikle de metropolde yaşamanın zorlukları ve maddi manevi anlamda aile büyüklerinden uzakta kendi yağında kavrulmaya çalışan çekirdek aile kendi çocuğuna bile bakamaz, zaman ayıramaz, sabır gösteremez oldu; ya da olmak zorunda bırakıldı. Daha hamileliğinde müdürünün mobing uygulamalarına daha fazla dayanamayıp evladının sağlığını ve  huzuru seçmiş biri olarak size şunu söyleyebilirim ki : Fedakarlık daha anne karnındayken başlıyor ve ölene dek bitmiyor annelikte! En son ne zaman karı-koca baş başa yemek yedik sinemaya tiyatroya gittik, sadece ikimizden ya da çocuk dışında bir konudan bahsettik, alışverişe sadece kendi ihtiyaçlarımız için çıktık, sabaha kadar deliksiz uyku çektik, yemeği başından sonuna masada oturup keyifle yedik ya da aklımıza esip 5 dk. da hazırlanıp evden çıktık inanın hatırlamıyorum. Annelerin kendilerine zaman ayırmalarından bahseden uzmanların bunun nasıl yapılacağı konusunda da bilgi vermelerini rica ediyorum. Düğünden düğüne artık kuaföre giden ben hangi zamanı ve kaynakları artıracağım bilen varsa söylesin! Herkes dadılarla çocuğunu büyütecek ekonomik durumda değil maalesef artık! Bunları paylaşmamın asıl nedeni de çocuk sahibi olmanın sadece dünyanın en güzel , mutlaka tadılması yaşanması gereken bir duygusu olmanın ötesinde omuzlarınıza yüklediği büyük sorumluluğu ve hayatınıza kattıkları ve aldıklarının birleşimi olduğunu kendi kelimelerimle anlatmak istememdi. Kısacası çocuk sahibi olmak hayatınızı kökten değiştiren bir durum. Hayatının değişmediğini söyleyen varsa ya külliyen yalan söylüyordur ya da önünde şapkamı çıkarıp ayakta alkışlarım.
Çocuk sahibi olmak hep gülmek ya da ağlamak değil, nedensiz gülmek ve nedensiz ağlamak demektir! (Bir anne atasözü olsun bu da benden ;)  )
Dipnot: Bu yazıyı kaç günde kaç saatte yazdığımı ve yazabilmek uğruna klavyeden kaç tuşun koptuğunu, Dila'nın sayısız taciz girişimlerine nasıl dayanabildiğimi inanın ben de bilmiyorum!  :S
"Bebekle birlikte annenin yaşam biçimi eskiye göre çok değişmiştir. Önceden rahatlıkla spor yapabilen, arkadaşları ile kahve keyiflerine katılan , eşi ile tatile çıkan, evde dergisini okuyabilen , mışıl mışıl uyuyan, giysilerine rahatlıkla sığan bir kadın yerine uykusuzluktan gözlerini kırpan, bebeğini emzirebilmek onu güzelce besleyebilmek için tüm bedenini uyanık tutmaya çalışan,daha vitaminli yemekler yapabilmek için sebzeleri birbirine karıştıran, bebeğinin öğle uyku saatini evi toplama , çamaşırları asma vakti olarak değerlendiren , beş dakika gözlerini kapattığında saatlerce uyumuş gibi kendini hisseden bir kadın gelmiştir. Bu günlük koşturma içerisindeki bir annenin bebeği gülümsediğinde, sizce anne ne kadar içten gülümseyebilir? Eminim bir çok anne bu güzel gülümseme karşısında tüm yorgunluğunu unuttuğunu ifade eder ama.. gerçek olan şey bedenin ve pilin bittiği, ertesi gün aynı şeylerin yeniden başlayacağıdır."
http://www.doktorsitesi.com/yazi/yalniz-cocuk-buyuten-anneler/3822 den alıntıdır.

8 Ocak 2012 Pazar

Yavru Garfield :)

Aslında evimiz inanılmaz sıcak ama Diloş üzerinde yorgan battaniye tutmadığı için sabaha doğru üşüdüğünü farkettim bu nedenle kış başladığından beri uyku tulumuyla yatıyoruz.

İnanılmaz sıcak tutuyor, yumuşacık bir de...

Babasının aldığı aslında 3 yaş için olan cici tulumunu giyince aynı GARFIELD'a benzedi minik kuşum. :))

Bu seni biraz "ŞİŞMAN" mı gösterdi ne? ;)


Satın almak isteyenlere http://www.andywawa.com/

Nedir Bu 2 Yaş Sendromu???







Çocuğu olan herkes gibi epeydir kulağıma çalınan ve ebeveynlerin ortak sorunu haline gelen "2 Yaş Sendromu"nu araştırırken aşağıdaki yazıyı buldum ve noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşmak istedim. Malum herkes bu süreçlerden geçiyor, önemli olan nasıl geçtiği.

İşin ilginç yanı maddeleri okurken bizim sıpa daha 16 aylık olmasına rağmen davranışlardaki benzerlik dikkatimi çekti. Nedenleri kısmında kendime de pay çıkardım :@ Siz de aynı durumları yaşıyor musunuz ve neler yapıyorsunuz? Paylaşmak güzeldir ;)

Eyvah Çocuğum 2 Yaşında!


Nedir bu 2 yaş sendromu? Bu öfke nöbetleri, benmerkezcilik geçecek mi? Peki, neler yapmanız gerekiyor?

Çocuğunuz artık bebeklik döneminden çıktı, büyüdüğünü ve bağımsız hareket edebildiğini görüyorsunuz. Artık sizinle uyumlu olma ve sözünüzü dinleme zamanının geldiğini düşünüyorsunuz belki ama o, henüz buna hazır değil çünkü 2 yaşında!



18-36 aylar arasında çocuğunuzun davranışlarında her zamankinden farklı şeyler gözlemliyorsanız, bu tutumlar inatçılık, istediğini elde etme, etmeyince ağlama krizleri, huysuzluk, uyumsuzluk ise çocuğunuz büyük ihtimalle 2 yaş sendromuna tutulmuş demektir. Ama korkmayın, bu sadece sizin başınıza gelen bir durum değil, bir hastalık hiç değil. Sadece, çocuğun gelişimsel dönemlerinden biri maalesef...


Nedir bu 2 yaş sendromu?

Çocukların kendilerinin bir birey olduğunu hissetmeye, kişiliklerinin oluşmaya, istediklerini nasıl yaptıracaklarını öğrenmeye başladıkları, ancak anne-babaları oldukça zorlayan, çocuğun gelişim dönemlerinden en önemlilerinden biridir. Erken ergenlik ya da çocuk negativizmi olarak da bilinir. Bu dönemde, her çocuk aynı şekilde etkilenmez. Çünkü bu konuda ailenin çocuğa yaklaşımı ve çocuğun kişilik yapısı da oldukça etkilidir.

Bu dönemin 2 yaş sendromu olarak adlandırılmasındaki neden ise, çocuğun kendini ve çevresini keşfetme çabaları karşısında ailenin davranışları sebebiyle sık sık ebeveynler ve çocuk arasında çatışmaların yaşanmasıdır.





2 Yaş Sendromu Davranışları

İsteklerini konuşarak değil, ağlayarak belirtme
Her şeye itiraz etme, yapmam, gelmem, yemem gibi olumsuz cevaplar verme
Anne – baba başta olmak üzere yakın çevresi ile aşırı inatlaşma
İştah kesilmesi
Gereksiz bağırmalar
İstekleri yapılmadığında oyuncakları fırlatma, başını yere, duvara vurma ya da anne-babaya vurma
Sık sık öfke nöbetleri geçirme

Hangi durumlar bu problemin yaşanmasında daha etken rol oynar?


Anne ve babanın engelleyici ve aşırı koruyucu davranışları; “Aman, dikkat kırarsın!”, Aman, dikkat dökersin!” gibi söylemler
Kardeşler arasındaki kıskançlık
Temizlik konusundaki ısrarcılık
Tuvalet eğitimi
Herhangi bir konuda engellenme
Aile içindeki anne ve babanın birbirine şiddet uygulaması
Yiyecek ve içecekler konusunda anne ve babanın ısrarcı tutumu.
Çocuğun gün içerisinde enerjisini harcayamaması
Anne ve babanın yeterince ilgilenmemesi de çocuğu ilgi çekmeye zorlayarak inatçı tavırlar sergilemesinde sebep olabilir.

Anne – babaların yapması gerekenler

Çocuk gelişim uzmanı Mine Akkaya bu durumda anne - babaların yapması gerekenler için şu tavsiyelerde bulunuyor.
Çocuğunuza karşı mümkün olduğunca sabırlı ve şevkatli olun.
Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirin. 30 dakikanız varsa sadece onunla ilgilenip bir aktivite de bulunun. Parka gidin, resim yapın, kitap okuyun ama o sırada başka bir şeyle ilgilenmeyin.
Onun anlatmak istediklerini dinlemeye geçtiğinizde onun boy seviyesine inin, göz kontağı kurun.
Çocuğunuza karşı davranışlarda tutarlı olun. Sizin “hayır” dediğinize, baba da “hayır” demeli. Büyük anne ve büyük babalar da bu konuda tutarlı olmalılar. Her şartta tutarlı davranmak şart.





Çocuğunuza seçme şansı sunun. İster yemek konusunda, ister bir yere gitme konusunda daima ona 2 seçenek sunun. Sizin seçtiğiniz ve olabilecek seçeneklerden bir tanesini o seçsin ve rahatlasın
İstediğini yaptırma, tutturma ve öfke nöbetlerinde onunla ilgilenmeyin. İlgilenmek, konuşmak, ilgi olarak algılanır. Onun yerine başka bir şeyle ilgilenin. O sustuğunda kucağınıza alıp onu kucaklayın.
Çocuğunuza kendi kendine başarabileceği şeyler konusunda destek verin. Örneğin, kendi kendine yemek yemesi, bir yere tırmanması ya da yatağını toplaması gibi.

Kaynak : http://www.womenist.net

 Tweetle

3 Ocak 2012 Salı

Biraz Oradan Biraz Buradan...

Bilin bakalım bu küçük fanatik kim?  ;)  Hem de annesine her işinde yardım eder benim akıllı kızım!


Normalde bu hallerine pek rastlayamasak da çoooook uykusu geldiğinde bazen böyle kedi kesilebiliyor. Dedesiyle TV keyfi yapan Diloş :)


İşte bunlar da Dila'nın minik ellerini sıcacık tutacak cici eldivenleri


Bu da annesi için 2012 pozu miniğimin. Hep böyle gül inşALLAH fıstığım benim!


 

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...