24 Temmuz 2012 Salı

Hadi 1den 10a Sayalım. ;-)

10'a kadar sayıyoruz, hem de hatasız! Pepee'nin neredeyse bütün şarkılarını dilimiz döndüğünce söylüyoruz. Nilüfer'in "E bebeğim" şarkısını ardarda 15 kez dinlememize rağmen her seferinde transa geçiyoruz. Ninnilere gelince... Azıcık duygulu, hisli havada olsunlar muslukları sonuna kadar açıp içleniyoruz. Biraz fazla duygusalız galiba... ;-)





Sil Baştan...

Filmi başa sardık, ama tekrar izlemesi keyif verecek türden sahneler yok bu filmde. Sadece sonu güzeldi, geri kalan trajedi, macera, gerilim dolu... Şimdi payıma düşen uykusuz ve yataksız gecelerimi geri alıyorum ve herşeye en baştan başlıyorum. Neden mi bahsediyorum? Tabi ki "Uyku Eğitimi"nden! 
Daha önceki yazımda bahsettiğim ve büyük bir gurur ve coşkuyla kızıma karşı kazandığım zaferi yeniden kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Bir anne-babanın mevzu bahis çocuk olunca hep dilini ısırarak, tahtalara vurarak konuşması gerekiyormuş. Sanırım çocuğumuza en çok kendimiz nazar değdiriyoruz. Bin bir sıkıntı ve stresle kızımın uykusunu düzene sokup kendi başına uyumaya ve dahası odasına alıştırdık; yetmedi bir basamak daha atlayıp yatağına da alıştıralım dediğimiz sırada bizimki yine gece yarısı nöbetlerine başladı. Aslında nedeni basitti, çözümü de... Ama nedense ben yine çözümsüz kaldım.
Havaların giderek ısınmasıyla Diloşun odası geceleri saunaya dönüyor. Dolayısıyla bizim ufaklık sıcaktan rahatsız olup ağlayarak uyanıyor ve odada yatmak istemiyor haklı olarak. Sonrası malûm... Başlarda akşamları bir kaç saat klimayı çalıştırıp odaların serinlemesini bekledik. Ancak bir süre sonra yine eskisi gibi oluyordu odalar. Klima tam da bizim yatağın başucunda olduğundan -sabaha sağ çıkabilmek adına- uyurken kapatmak durumunda kalıyoruz. Camı açmaksa ayrı bir sorun çünkü evimiz ana caddeye çok yakın olduğu için sabaha kadar metro inşaatından kum taşıyan kamyonlar, âdeta ralli yapan arabalar ve patlak egzoz, ambülâns, itfaiye sirenlerinin sesleri doğal ambiyansımız oldu. Bu denli gürültülü bir yerde cam kapı açık uyumak mümkün olmuyor dolayısıyla. Yine bizi salon ve vantilâtör paklıyor anlayacağınız. Şimdi dört gözle sonbaharın gelmesini bekliyorum filmi başa sarmak için. Çünkü şartlar böyleyken ne yaparsak yapalım boşa kürek çekmek olacak.
Yine de her türlü farklı fikir ve önerilere açığım. Belki siz benim kaçırdığım ya da yanlış yaptığım başka birşeyi görmüş olabilirsiniz. Olamaz mı? :'( 

 Halimizin resmidir!

10 Temmuz 2012 Salı

7/24 EVDE "ÇALIŞAN" ANNE





Çocuk sahibi olmadan önce kulağıma aşina olan, ancak algıda seçiciliğimin henüz beni dikkat kesilmeye yönlendirmediği konulardan birisi de "Çalışan Anne" ve "Ev Hanımı" ayrımıydı. Siyahla beyaz, güzelle çirkin, iyiyle kötü, Fenerbahçe ile Galatasaray, Gülbenle Hülya gibi bir çizginin iki ayrı tarafıydı sanki. Oysa "Anne" olana dek geçen sürede yoğun ve stresli bir iş hayatının içinde evden işe koştururken bu ayrımı bilmezdim. Bildiğim tek şey "iş kadını-ev kadını-eş ve anne" sıfatlarının Bermuda Şeytan Üçgeni gibi kadını yokedici oluşuydu. Annemin ev hanımı olmakla ilgili "7/24 çalışırsın ama yaptığın hiçbirşey görünmez,üstelik ne maaşın,ne sigortan,ne tatilin ne de takdir edenin vardır!" yakarışının ne kadar haklı olduğunu da başa gelince anlayanlardanım maalesef. Hele ki işin içine çocuk da girince rutin işler Arap saçına dönüyor iyice. Bekârlık günlerinde arkadaşlarınla takıldığın, hafif çakırkeyif olduğun akşamdan kalma günlerin yerini küçük yaramazın uykusuz bıraktığı, zombi gibi dolaştığın ve ertesi güne aynı yorucu maratona devam ettiğin günler alıyor. Lâfı daha fazla dolandırmadan direkt söyleyeyim: Evet, bence ev kadınlığı yanına bir de annelik eklenince çalışan kadına göre daha zor ve stresli! Yüzlerce sebep gösterebilirim aslında buna:


* Gün içerisinde ev işi, yemek ve çocukla ilgilenmek yardımcınız yoksa çok zor ve yorucu. Üstelik arada mola vermek , tatile çıkmak gibi bir lüksünüz de yok.
* Bu yorgunluk ve stres kadının çocuğuyla kaliteli vakit geçirmesine ve yaptığı yaramazlıklara karşı daha tahammülkar olmasına negatif etki yapmakta.
* Sürekli olarak aynı rutinde yapılan işler ve çocuğa bağlı sebeplerle eve kapanma da bir süre sonra mutsuzluğu ve asosyalliği beraberinde getiriyor. Özellikle anne olmadan önceki hayatında çalışan ve belli bir sosyal hayatı olan kadınlarda bu durum daha vahim bir hal alıyor.
* Oysa çalışan bir anne gün boyu çocuğuna duyduğu özlem ve biriktirdiği sevgiyle akşam eve geldiğinde çocuğuna karşı daha sevecen, anlayışlı, yumuşak ve ödüllendirici olabiliyor. En önemlisi de birlikte geçirdikleri süre sınırlı olduğu için çocuğuyla daha kaliteli zaman geçirmek istiyor.

Bir arkadaşım çalıştığı dönemde hep çok yorulduğundan, evde ayrı işte ayrı ter döktüğünden, üstelik akşam eve gelince bir de çocukla ilgilendiğinden yakınır durur ve laf arasında bizim aslında çok şanslı olduğumuzu, çünkü ev kadını olmanın çocuk söz konusu olunca çok daha rahat olduğunu, asıl zor olanın hem çalışıp hem çocuk büyütmek olduğunu söyleyip dururdu. Gel gelelim kendisi işten ayrılıp evde tipik Türk annesi konumuna gelince söylediklerini bir bir yutmak ve bize hak vermek durumunda kaldı! Demem o ki, hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi toz pembe değil, bir de yakından bakmak lazım.


Şimdi bana kimse "Eskiden böyle imkanlar yoktu, üstelik kaç tane çocuk büyüttük" gibi şeyler söylemesin çünkü Evet, eskiden böyle imkanlar yoktu ama biz de doğar doğmaz cin gibi gözlerle çevresini sorgulayan gitmiş gelmiş veletler değildik, daha saf, daha itaatkar, daha yumuşak başlıydık. Fiziksel ortam çocuk büyütmeye daha elverişliydi. Bizler parklarda bahçelerde gönlümüzce oynadık, enerjimizi attık, çocuk olduk.
Elbette yaramazlıklar yaptık ama bu yaramazlıklar şeytana bile pabucunu ters giydirecek cinsten değildi! Aynı evde oturan ataerkil ailelerde çocuk büyütmek paslaşarak yapılan bir uğraş olduğu için anne, anneanne, babaanne, elti, görümce vs. yükü eşit paylaşıyor. Dolayısıyla çok çocuk olsa dahi tek bir kişinin bir çocukla ilgilenmesinden daha az yorucu oluyor.


Sonuç olarak evde çalışmak mı işte çalışmak mı daha yorucu sorusunun cevabı herkese göre değişir. Ancak değişmeyen bir şey varsa evde 7/24 çalışıp bir de üzerine çocuk büyütmenin hepsinden zor ve yıpratıcı olduğudur!

----------------------------------------------------------------------------------

Ne güzel hayatı analarla yaşamak
Yürekleri temiz, alınları ak
Duyguları bile haramdan uzak
Sıcak analar bilirim.

Yurdumuzun, yuvamızın orta direği
Dünyadaki varlıkların en mübareği
Elimize diken batsa yüreği;
Yanacak analar bilirim.
 
Bendedir öksüzlerin çektiği çile
Gözyaşımı oya yaptım mendile.
Ağlasam sesimi yattığı yerden bile
Duyacak analar bilirim.

Yavuz Bülent BAKİLER

Bunlarda İlginizi Çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...