31 Aralık 2014 Çarşamba

2014'e Elveda 2015'e Merhaba



Yeni yıla girmemize saatler kala tüm kırgınlıkları, hüzünleri, ayrılıkları, hayal kırıklıklarını, başarısızlıkları geride bırakıp yepyeni başlangıçlar, heyecanlar ve mutluluklarla bembeyaz bir sayfa açmayı diliyorum hayatımızda. Acısıyla tatlısıyla geçen bir yılı geride bırakıyoruz artık. Kimimiz için harika kimimiz için de kötü anılar bırakmış olabilir 2014.
Bana hayatımın 2. en güzel hediyesini, Minicik kuzum Duru Meleğimi verdi 2014.  Daha ne olsun! 



Gönlümüzden geçen tüm güzelliklere sahip olacağımız, millet olarak birlik beraberlik içinde, barışın tüm Dünya'ya hakim olduğu yepyeni bir yıl diliyorum. Yüce Allahım ailemizi, evlatlarımızı, tüm sevdiklerimizi, iyi ve güzel insanları, bebekleri, çocukları, tüm şifa bekleyen hastaları ve yaşlıları ve sahipsiz hayvanları, özellikle bu soğuk günlerde sokaklarda yaşayan evsiz insanları korusun. Herşey gönlümüzce olsun!
2015 Şimdiden Tüm Milletimize ve Dünya'ya Hayırlı Uğurlu Olsun İnşallah!

Mutlu Yıllar...


                          DUYGU

3 Aralık 2014 Çarşamba

İlk Veli Toplantımız

Her şeyin bir ilki varmış. Yıllarca okul sıralarında dirsek çürütüp "veli toplantısı" zamanı geldi mi afakanlar basan öğrenci Duygu nihayet günü geldi ve bir Veli olarak hem de ilk göz ağrısının velisi olarak yüreği pır pır gitti toplantıya. Bu sefer "Amanın o malum uğursuz gün geldi çattı!" diyerek değil; "Aman da aman  benim balım neler yaparmış,neler öğrenmiş?" diyerek karşıladım toplantı sabahını. Diğer veliler için de bu bir ilk miydi bilmiyorum ama bizim için öyle. Ondan belki de büyük bir şevk,merak ve heyecanla oturdum masanın başına. Sınıf öğretmeni Çiğdem Hanımla zaten diyaloğumuz vardı, her akşam okuldan almaya gittiğimde karşılaştıkça muhabbet eder, günün özetini konuşurduk ayak üstü. Okul müdiresi Suna Hanım da keza öyle. Bu sefer hep bahsi geçen branş öğretmenleriyle de tanışma ve durum değerlendirmesi yapma fırsatımız oldu. İngilizce, drama, dans/bale, müzik. Çocukların deyimiyle İngilizce öğretmeni Ayşegül Teacher, drama öğretmeni ise Oyun Abi! ;)

Henüz 4 yaşında olan bu miniklerin evden sonraki dünyaları işte burası. Arkadaşları,öğretmenleri,ilk sorumlulukları,belki ilk aşkları, ilk kıskançlıkları,ilk sosyal paylaşımları...

Bizim kızın en sevdiği ve başarı gösterdiği iki ders matematik ve dansmış öğretmeninin dediğine göre. Demek ki matematik konusunda babası ve dayısına çekmiş zira ben hiç bir dönem hazzetmedim matematikten. Oysa hayatın kendisi bir matematik değil mi, hesaplar dengeler üzerine kurulu. Bugün tamamen sözel becerilere dayalı dahi olsa hukuk fakültesi, reklamcılık, basın yayın gibi pek çok branş üniversite sınavında matematiksiz almıyor çünkü.

İngilizce'ye ilgisi büyük, evde durmadan "anne şunun İngilizce'si , bunun İngilizce'si ne?" diye dolanıyor peşimde. Bak işte okulda en sevdiğim ve başarılı olduğum derslerden birisi. Bu konuda bana çekmiş olmasını tercih ederim babası yerine. Zira babasının İngilizce bilgisi başlangıç seviyesinde "Hello,hi,thank you,bye" dan ibaret :-)

Bir kaç önemli ayrıntı var ki anlatmazsam olmaz. Mesela müzik dersi bir kaç şarkı öğrenip müsamerelerde söylemekten ibaret değil bu yaşlarda. Ritim duygusu bu çağlarda geliştiğinden şarkı söylemek kadar önemliymiş ve derslerde üzerinde durulan-öğrenilmesi gereken bir şeymiş. O yüzden bu yaşlarda eğer arzu ediliyor ve çocuk da özel bir ilgi gösteriyorsa vurmalı çalgılarla başlayabilirmiş müziğe. Halasının aldığı gitarı çalmayı öğrenebilmesi için 2-3 sene daha geçmesi gerekmiş yani. O yüzden gitarı vakti gelene dek tepelere kaldırdık ki telleri kopmasın, başına bir iş gelmesin, tek parça kalabilsin o güne kadar. Eee tabi başımızda ağrımasın gürültü kirliliğinden dimi ama? ;-)

Drama ve tiyatro birbirinden farklı şeylermiş Oyun Abi'nin dediğine göre. Arasındaki fark nedir diye sormayın, unuttum çünkü ☺️

Dans-Bale derslerinde ise çocuklar dans etmekten ziyade doğru duruşu öğreniyorlarmış mesela. Esneme hareketleri yapıyorlarmış çokça. Ve en heyecan verici olanı yıl sonu müsameresinde güzel bir gösteri sunacaklarmış bizlere minik kuzular.

Bizim inatçı keçinin yemeklerle arasında oluşan soğuk/serin ilişki serin/ılığa doğru yol alıyor. Ön yargıyla yaklaşıp tadına bile bakmadığı çorbalar, sebzeler şimdi yavaş yavaş yerini ucundan azıcık, 3 kaşık 5 kaşığa çevirdi. Bu da bir gelişme sonuçta, hem de Dila gibi aşırı yemek seçen bir çocuk için büyük bir gelişme! Öğretmeninin hatırı için tadıyor ve ardından bir sürprizle ödüllendiriliyor yemeğin sonunda. Sonra o sürprizlerde kalkacakmış yavaş yavaş. Ancak eve gelince aynı inat ve ön yargı ful istikrarla devam ediyor maalesef. Benim öğretmeni kadar hatırım yok sanırım ya da beni pekte kaale almıyor.

Geçenlerde okuldan almaya gittiğim bir gündü Dila'yı. Öğretmeni Dila'nın 10 kaşık çorba içtiğini söyledi yemekte. İkimizin de gözleri ışıl ışıl, büyük bir şeyi başarmış olmanın verdiği mutlulukla. Eve dönerken dedim ki Dila'ya "Biliyor musun baban da çok sever domates çorbasını. İstersen ben yapayım babanla birlikte yersiniz mis gibi"
Ne dese beğenirsiniz? :
"Iııımmm teşekkür ederim annecim ama sanırım bugünlük yeter!"
Şansını fazla zorlama diyor bana anlayacağınız. :)

Dersler bitip serbest zaman geldiğinde oturup uzuuun uzuuun kitap okumakmış bizimkinin en sevdiği. Okumak dediysem tamamen atmasyon, ama sanırsın gerçekten okuyor. Tek tek her sayfayı uzuuun uzuuun anlatıyor. Küçük Duygu! Ben de böyleymişim, annem derdi "herkes okuma yazma bildiğini sanırdı, yok atıyor okumuyor dediğimde şaşırır kalırlardı" diye. Bizimki de öyle; ünlemler, nidalar;bir görseniz dersiniz okuyor bu.

Toplantının sonunda sınıf öğretmeni Çiğdem Hanım her veliye çocukları hakkında aldığı küçük notları okudu. Dila'nın bizim hakkımızda söyledikleri ayna oldu gerçekten, hem güldüm hem üzüldüm hem bir durup düşündüm.

"Babam benimle oynamıyor,hep kızıyor. Annem benim arkamı topluyor çok yoruluyor,yemek yapıyor yoruluyor,Duru'ya bakıyor yoruluyor hep!"
Canım benim, o küçük kafasında bunları düşünmüş demek. Haksız da değil, gerçekten yoruluyorum. İkinci çocuk değil iki çocuk zormuş gerçekten. Her şeye yetişmeye çalıştıkça param parça olduğumu hissediyorum, bu da ruh halime ve dolaylı olarak Dila'ya yansıyor ister istemez. Ev işi, yemek, bebek, Dila'nın dersleri,etkinlikleri,oyunları derken geçiyor günler. Yine de küçücük bir bebeğe rağmen çocuğunu yakından takip eden okulla ve dersleriyle ilgili gerekli özeni fazlasıyla gösteren,ona vakit ayırıp aktivite ve oyunlarla vakit geçirten bir anne/veli olduğumun söylenmesi beni çok mutlu etti. Bunu içimde bilsem bile dışarıdan birinin hele hele öğretmeninin söylemesi beni fazlasıyla sevindirdi.

İlk Veli toplantımızdan tam puan alıp başarıyla geçtik ya daha ne olsun? Darısı diğer toplantılara istikrar ve heyecanla inşallah!


DUYGU

13 Kasım 2014 Perşembe

Eğitici Oyuncaklar

Bizim eğitici oyuncaklarla ilişkimiz Dila'nın anaokuluna başlamasıyla canlandı. Meğer ne çok gereksiz, faydasız, sırf para ve yer tutan oyuncaklar alıyormuşuz çocuğa böylece anladık.
Efendim biraz baştan alıp anlatayım: Bizim kızın diğer tüm öğrenciler gibi haftalık bir ders programı var. Türkçe, İngilizce, drama, matematik, bale vs. Bunların dışında o günkü programa göre biz velilerden istedikleri bir takım şeyler de oluyor. Mesela "Yaratıcı Hikaye Günü"nde evden getirdiği bir obje hakkında hikaye anlatıyor ya da "Göster-Anlat Günü"nde yine kendi seçtiği bir nesne ile ilgili olarak kullanım amacı, içeriği vs. gibi bilgileri arkadaşlarına anlatıyor. "Sürpriz Günü"nde evde hazırlanmış yiyecekler okulda arkadaşlarıyla paylaşılıyor. Bir de "Oyuncak Günü" var. Evden getirilen oyuncaklar sınıf arkadaşlarıyla oynanıyor. Ben ne bileyim oyuncağın amacını; oyuncak oyuncaktır diye her hafta aynı oyuncakla yolluyorum çocuğu okula. 2. ya da 3. Haftanın sonunda kızımın öğretmeninin iletişim defterine yazdığı notu okuyunca hem utandım hem ayıpladım kendimi. "Eğitici, kutu ve grup oyunları göndermenizi rica ederiz." Düşün taşın ara tara; eğitici oyuncak ne? Oyuncak sepetinde peluş oyuncak ve bebeklerden bir dağ ama eğiticiliğin esamesi okunmuyor bunların hiçbirinde. Hepsi çöp, hepsi etkisiz eleman!
Oturdum bilgisayarın başına, başladım araştırmaya. Dila'nın yaşına uygun eğitici, grup aktivitesi şeklinde ve kutu oyunlarını buldum, eledim, sonunda bir kaçında karar kıldım ve aldım. Şimdi o oyunlardan bazılarını paylaşmak istiyorum sizlerle:

1- Double-Face Wooden Board

Bir yüzü kara tahta diğer yüzü beyaz. Mıknatıslı şekiller, tebeşir, silgi, tahta kalemi ve resim şablonu ile birlikte satılıyor. Çocuğunuz ister şekillerden resim yapsın, ister kara tahtaya yazsın, ister beyaz tahtaya. Hayal gücüne kalmış. Çok keyifli , işlevli ve eğitici bir oyuncak. Verilen parayı hakediyor kesinlikle.
 

2- Animal Magnetic Puzzle Dual Board Set

Bu set bir öncekiyle neredeyse birebir aynı. Sadece mıknatıslı şekiller farklı ve bir miktar daha fazla.


Ben bu sete harf ve rakamlardan oluşan Kidea'nın mıknatıslı şekillerinden de ekledim. Megcos markasına ait olanı da var, içerik aynı. İsimleri yazıp rakamlarla dört işlem yapabiliyoruz boardun üzerinde.

3- Elly's Home ve Park 3D Puzzle Set

Kutunun içinde 3 farklı oda takımı / oyun parkını yapmak için ahşap plakalar yer alıyor. Parçaları birleştirip takımın her bir parçasını tamamladıktan sonra yine kutunun içinde yer alan renkli sticker ve boyalarla dekorasyonu tamamlıyorsunuz. Yapması da oynaması da ayrı zevkli. Bu setin tamamını biriktirmeye niyetliyiz biz. Tavsiye ederim.


4- Disney Princess Wooden Furniture Set

Yine bir ahşap maket oyunu. Aynı Elly gibi kutunun içinden çıkan plakalarla evin tüm odalarını oluşturuyorsunuz. 5 farklı oda mevcut. Yalnız Elly ile birlikte gelen minik bebek bu sette mevcut değil. Yerine yine ahşaptan prenseslerin maketleri var.


5- Dress Up Girl Set

Kutunun içinden çıkan 3 farklı ahşap kız modeline parlak taşlarla süsleme yapıp iple parçaları birleştiriliyor. Diğer iki ahşap mobilya seti gibi daha çok kızlara hitap eden bir oyun. 


6- Süper Doktor Oyunu

El becerisine dayalı çok oyunculu bir kutu oyunu. Hastanın yaralı bölgelerine koyulan küçük parçaları cımbızla ve hiçbir yere değdirmeden çıkarmaya çalışıyorsunuz. En çok parçayı toplayan oyunu kazanıyor. Ses ve titreşimli. Dila bunun neyini sevdi anlamadım, titreşim belkide ama bence o parayı hakeden bir oyuncak değil. Karar sizin tabi!


7- Clementoni Oyna&Öğren Alfabe

Eğitici bir kutu oyunu Clementoni serisinden. Okul öncesi çağdaki çocuklara alfabeyi öğretmeye yarayan bu oyunda her harfe karşılık gelen kelimeyi/kartı eşleştirerek çocuğun harflerle kelimeler arasındaki ilişkiyi kurması amaçlanıyor. Bence tam da amacına uygun eğlenceli bir oyun.


8- Clementoni Interactive Quiz Quizzy Konuşan Kalem

Açıklamada 500den fazla test, 72 eğitici aktivitede yer alan sorulara doğru/yanlış olarak cevap veren kalem diye geçiyor. Açıkçası aynı işi etkinlik kitaplarıyla da yapabiliyoruz. Zaten nereye bassan doğru/yanlış diyen bir acayip kalem. Dila kalemini oyuncak etti kendine sırf konuştuğu için. Duvara yere masaya bastırıp durdu sadece konuşsun diye. Kartlar pek ilgisini çekmedi. Çok da aman aman bir oyun değil benim fikrime göre.


Bunlar bizim oynayıp deneyimlediklerimiz. Bunların dışında sizlerin de varsa aklınıza gelen oyun/oyuncaklar lütfen bizimle paylaşın. Paylaşmak güzeldir.
Keyifli ve oyunlu günler dilerim. ;)

              DUYGU

31 Ekim 2014 Cuma

İki Çocuklu Hayat


Malum artık iki çocuklu bir anne olarak yazmaya eskisinden daha az fırsat buluyorum. Zaten epeydir yazamıyordum ki... Hep bir koşturmaca hep bir meşgale. Bebekti, Dila'ydı,yemekti,temizlikti,ütüydü derken bir bakıyorum gece olmuş. Çoğu zaman yattığım yeri beğeniyor, tv karşısında uyuyakalıyorum uykuya direnirken.
Her anlarını kaydedeyim aklımda ruhumda tutayım istiyorum. Çünkü öyle hızlı büyüyorlar ki sürekli yanlarında olduğum halde ben bile bu hızlı büyümeyi farkedebiliyorum. Sırf bu sebepten eşime ittir kaktır aldırdığım günlüklerin bile pek az sayfası mürekkeple can buldu. Hal böyle olunca bilgisayar başına geçip kafamda tasarladıklarımı yazıya döküp blogda paylaşmak bile ayrı bir uğraş ve sırtımda yük oldu. Çünkü başladığı işi yarım bırakan insanlardan olmadım hiçbir zaman. Birşey kafama yer etmişse beni yer bitirir. Onu kafamdan atmanın tek yolu onu gerçekleştirmektir. İstiyorum ki yıllar yıllar sonra kızlarıma bir hatıra olsun yazdıklarım: Anneleri neler yaşamış hissetmiş onları büyütürken, nasıl büyüyüp serpilmiş yetişkin bir insan olmuşlar bilsinler isterim.
Sıradan bir günüm öyle yoğun öyle yorucu ama dönüp baktığında hiç birşey yapmamış gibi geçiyor ki... Duru daha çok küçük olduğundan hayat onun için ye-iç-yan gel yat-uyu-çiş/kaka yap-uyu-uyu-uyu şeklinde. Tabi bu sıralama gün boyunca değişerek tekrarlanıyor, bir halka kırıldı mı normal düzene dönene dek epey uğraş veriyorum. Mesela iki gün kaka yapamazsa bu onun için büyük sıkıntı ve eziyet verici oluyor. Böyle zamanların sabahında gördüğüm manzara pek iç açıcı olmuyor genelde. Sırtına kadar çıkmış kakalar, batmış ve Kosla'ya yatmış giysiler.
Dila'ya gelince... İstisnasız her sabah çeşitli bahanelerle ağlayıp tepinerek ve beni delirterek gönderiyoruz okula. Ya uyanmamak için direniyor, ya kendince harika ama aslında kel alaka bir kombinle (yazın kışlık kışın yazlık kıyafetler) çıkıp "onu giymiycem bunu giyicem" triplerinde tepiniyor. Onu ikna etmek, giydirmek, saçını yapmakla uğraşırken öbür tarafta kardeşi ağlama krizine giriyor. Eşim diğer tarafta "hadi çabuk işe geç kaldım" derdinde. Benimse kafaya huniyi geçirmeme ramak kalmış! Her sabah aynı çıldırtan tablo ve kapıyı arkalarından kapatırken derin bir "Ohhh" çekiş. Sonra gün boyu Duru-Yemek-Çamaşır-Temizlik-Toplama döngüsü.
Derken 6'ya az bir zaman kala kırmızı alarm kırmızı alarm! Hazırlanıp Duru'yu kanguruya koyup okuldan Dila'yı alma vakti! İkinci kıyamet bundan sonra kopuyor: Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken montunu giymemek için direnen bir çocuğa dil döktüğümüz de olmuştur öğretmenleriyle, kanguruda huysuzlanan Duru'ya rağmen eve gitmemek için inatlaşan yavru keçiyi eve atmak için yalvardığım da, ışıklardan karşıya geçerken yaya düğmesine basamadı diye yerlere yatıp tepindiğinde tekrar 2. kez ışıkların yanmasını bekleyip gönlü olsun diye karşı istikamete geçtiğimizde...
Yine de tüm bu olumsuzluklara hatta bazen şuurumu yitirdiğim zamanlara rağmen sakin kafayla "iyi ki yapmışım" diyorum her defasında. İyi ki Dila'mın kardeşi olmuş, iyi ki bu hakkı onun elinden almamışız. Şimdi her ne kadar onun için bir kuma ya da herşeyine ortak, pabucunu dama attıran gibi düşünse de ileriki yıllarında derdine kederine mutluluğuna sırrına ortak olan bu en iyi dostunu çok sevecek ve birbirlerinin ellerini hiç bırakmayacaklar hissediyorum.
Benim bir abim var canımdan öte, uzakta bile olsa ihtiyacım olduğunda bana bir nefes kadar yakın olan, Allah'ım uzun ömürler versin dediğim. Küçükken anneme "Neden ablam yada kız kardeşim yok" diye isyan etmişliğim çoktur. Keza abimin de öyle. 3 kız kardeş olan kuzenlerime hep imrenmiş, onların birbirleriyle olan paylaşımlarını gördükçe çok hayıflanmışımdır. Farklı cinsiyetler olunca ister istemez bir yaştan sonra araya gizli bir duvar örülüyor paylaşım azalıyor maalesef. İstisnalar vardır elbet.
Şimdi benim tadamadığım bu abla-kardeş ilişkisini kızlarımın yaşayacak olması içten içe mutlu ediyor beni. Allah'ım bu duyguyu bir şekilde dolaylı da olsa bana da yaşatıyor diyorum. Ve onların varlığı,sağlığı ve aldıkları her nefes için şükrediyorum. 
Bu kadar sözün özü şu ki : "KARDEŞ ŞART" "KARDEŞ GÜZEL ŞEY" VE "DÜNYADA EVLAT GİBİ BİR ARMAĞANIN DAHA ÖTESİ YOK!"


DUYGU


27 Eylül 2014 Cumartesi

YİNE YENİ YENİDEN...


Bu sefer cidden çok ihmal etmişim buraları, çok ara vermişim gerçekten. Sahi nerelerdeydim ben, neler yapıyordum bunca zaman?

Anlatacak öyle çok şey birikti ki nereden başlasam nasıl anlatsam...

Herşeyden önemlisi ailemize yeni bir melek daha katıldı,okeye dördüncü. Duru kızım. Melek Duru. Adı gibi Melek, adı gibi Duru.

Veee ilk göz ağrım okullu oldu. Ağustos ayının sonlarına doğru ana okulu maceramız başladı. 
Artık 3 kişilik ailemiz 4 ile taçlandığı ve meleklerimin sayısı katlandığı için blogun adını da dilaileduru.blogspot.com olarak değiştirmek farz oldu. Kimbilir belki sonra daha yaratıcı bir isim üzerinde düşünürüm, belli mi olur?

Anlatılacaklar listem öylesine kabarık ki belirli bir sıralama olmaksızın içimden geldiği gibi yazmayı düşünüyorum fırsat buldukça. Tabi bu iki minnoştan ve günlük koşturmacalardan elim değdikçe, dilim döndükçe.

Şimdilik sadece taze bir merhaba demek istedim. Devamı gelecek. Bizden ayrılmayın anacım, kısa bir aradan sonra yine sizlerleyiz. ;)


11 Şubat 2014 Salı

Büyüyünce Ne Olduğumu Düşün Anne! ;)


Hani klasikleşmiş bir soru vardır küçük çocuklara sorulan. Muhtemelen hepimize sorulmuştur küçükken. "Büyüyünce ne olmak istersin?" Verilen cevaplar çocuğun hayal gücüyle sınırlı olunca ve bu küçük afacanların hayal gücü de sınırsız olunca ortaya gerçekten ilginç cevaplar çıkıyor. Ne bileyim bizim zamanımızda verilen cevaplar daha bir klişeydi sanki. Doktor, öğretmen, mühendis v.s... hadi bilemedin astronot, veteriner, itfaiyeci, polis... Bizim zamanımızda çocuk olmak gerçekten saflıktı sanırım, bu zamane afacanlarına göre hayli safmışız.

Mesela bizim küçük afacan bu aralar büyüyünce ne olacağına takmış durumda. Bize büyüklerimiz sorardı bu soruyu, şimdi devir tersten; hanımefendi bize soruyor "Büyüyünce Ne Olduğumu Düşün Anne!" diye. Bu sorunun sorulma sıklığı tuvalet ziyaretlerimizle doğru orantılı. Evet yanlış duymadınız! ;) Biz ne zaman tuvalete gidip otursak bu bekleme anlarını ne olacağımızı düşünerek geçiriyoruz. :)) Hal böyle olunca "Türkün aklına ya kaçarken, ya .....ken..." sözünden hareketle bulduğumuz cevapların doğruluğundan epey kuşkulu oluyorum. Yani bu poktan işler sırasında bulunan işlerden ne hayır gelir dimi ama?!? :S

Ama öyle böyle değil. Her mesleği beğenmiyoruz. Kız şeyi olacakmış muhakkak. Balerin bir numaramız. Sonra şarkıcı, resimci (ressam oluyor), kitapçı ( yazar oluyor), arabacı (şoför oluyor), sürprizci (çocuklara sürpriz satıyormuş efenim), gözlükçü, ahçı, telefoncu, kulakçı (kulakları iyileştiriyormuş) gözcü (söylemeye gerek yok ) araba tamircisi , Evim Şahaneci ( bu da mimar oluyor efenim) Kanal D'de deki programı seyredenler bilirler, bizimki de babasının izinden gidecek sanırım. Yani akla hayale gelmeyecek yeni meslek dalları yarattık. Hadi bakalım hayırlısı.


Sanırım bu konuda yazılmış bir kitap alsak iyi olacak. İş Bankası yayınlarının "Büyüyünce Ne Olsam" kitabı başlamak için uygun gibi gözüküyor.




21 Ocak 2014 Salı

Dünyamıza Hoş geldin Mete!


İnsan yazdıkça yazası geliyor, yazmadıkça da yazacak bir şey bulamıyor ya da yazmaya değer...Şöyle bir baktım da upuzuuuuun bir aradan sonra tekrar yazıyorum. Ama yazmaya gerçekten değer çok güzel minicik bir melek için...halasının kuzusu canım yeğenim, Diloş'umun kardeşi Mete. 18 Ocak itibariyle dünyaya ve bizlere merhaba dedi. Elifem bir doğurdu, biz dışarıda dokuz! Aldık verdik, voltalar attık, dualar ettik sonunda ilk çığlıklarını duyduk. Her ikisi de gayet sağlıklı çok şükür. Minicik, yumuşacık, pespembe bir kuzu, halasının kuzusu.

Kendi kızımın doğumunda yaşayamadığım bir çok şeyi yeğenimin doğumunda tattım. Ben içerideyken dışarıda beni bekleyen ailemin nasıl ömründen ömür gittiğini, büyük bir kalp çarpıntısıyla beklediklerini... sonra bebişin ilk muayenesini - yıkanmasını... bunların hiçbirini görememiştim kızım doğduğunda ama şimdi heyecanla her anı izleyip ölümsüzleştirmek için bol bol resmini - videosunu çektim. Benimle birlikte bu heyecanı yaşayan insanların gözlerindeki o mutluluğu sevinci gördüm, paylaştım, sarıldım. Özellikle de abimin yaşadığı stres ve heyecanı görüp ilk kez baba oluşunun mutluluğunu paylaşmak...Arif gözümün önüne geldi. Kim bilir o nasıl beklemişti bizi heyecanla, ne hissetmişti kızını ilk gördüğünde... Duygulandım, duygulandım...

İnsan ne çabuk unutuyor, ne kadar hızlı geçiyor zaman. Hem Dila'nın doğumu daha dünmüş gibiyken hem de bir o kadar uzak geliyor. Kucağıma alınca minik Mete'yi ne kadar küçük ve savunmasız olduklarını hatırladım tekrar. Sahi Dila da bu kadar küçük müydü? Evet. Daha 3,5 sene bile geçmemiş olmasına rağmen sanki hiç bebek olmamış gibi geldi bana. Ne tuhaf! İnsan ilkinde acemilikle sarhoşlukla ne derseniz deyin anlamıyormuş bir çok şeyi. Mesela şimdiki aklımla ve tecrübemle daha çok o anlarının keyfini çıkarırdım diyorum. Kısmetse ikinciye artık ;)

Metemizin aramıza katılmasıyla beraber bir şeyi daha fark ettim. Benim kızım büyümüş, bildiğin abla olmuş artık. Ben hala onu bebek görürken gözümde, o minicik masum bebeğin yanında benim kızım abla havalarına girip bu rolü fazlasıyla benimsemiş de ben fark etmemişim. Belki gerçekten o olgunluk üzerine oturdu belki de bu sadece geçici bir şey. Dilerim aynı ilgi sevgi ve heyecanı kısmetse ve Allah'ım nasip ederse kendi kardeşine de gösterir vakti zamanı geldiğinde. Ne diyelim hakkımızda hayırlısı... ;)




Bunlarda İlginizi Çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...